SİTEMİZE UĞRADIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ
SİTEMİZE UĞRADIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ

Kocaoğlu: "Açlık demokrasiden önce gelir"

Kocaoğlu: Açlık demokrasiden önce gelir
İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocağlu, katıldığı tv programında FETÖ, CHP'deki tartışmalar hayır cephesi hakkında açıklamalar yaptı. Kocaoğlu, "Demokrasi benim için önemli, herkes için önemli ama ondan önemlisi benim açlığım. Ben açsam, evime ekmek götüremiyorsam, ailemin çocuklarımın problemini çözemiyorsam, demokrasi beni ilgilendirmiyor. Biz tabii ki Atatürkçüyüz, tabii ki demokrasiden yanayız, laik Cumhuriyetten yanayız. Ama artık başka şeyler konuşmak lazım; yeni şeyler. Bizim Türkiye'yi ayağa kaldıracak bir projeye ihtiyacımız var" dedi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocağlu, Habertürk TV’de Balçiçek İlter'in canlı yayın konuğu olduğu programda kent ve ülke gündemine ilişkin soruları yanıtladı. Başkan Kocaoğlu, geçmiş yıllarda yargı ve emniyete hakim olan FETÖ'cü yapılanma yüzünden yaşadığı mağduriyet ve 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin sorulara verdiği yanıtta "Ben FETÖ ile iş yapmadım ki, benim bünyemde, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde FETÖ olsun. Belediyeye düzenlenen operasyon ve açılan davanın beraatla sonuçlanmasının ardından tavrımın ne olacağı soruldu. 'FETÖ'den şikayetçi misin' diyorlar bana. Değilim kardeşim! Neden değilim? FETÖ dediğin dünyanın  bür tarafına gitmiş yerleşmiş bir adam. Bana bunu FETÖ’nün polisi yapmadı, FETÖ’nün savcısı, hakimi, başsavcısı yapmadı. Türkiye Cumhuriyeti’nin polisi, savcısı, başsavcısı, hakimi yaptı. Bu polisler, savcılar sahte de değildi. Ben Amerika’daki adamdan şikayet etsem ne olacak? Zaten burada devlet var, ben devletime güveniyorum. Benim için devlet kutsal" dedi.
"BİZ FETÖ'YÜ DEĞİL DEVLET'İ BİLİRİZ"
Başkan Kocaoğlu, o dönem FETÖ tarafından neden hedef alınmış olabileceği yönündeki soruyu ise şöyle yanıtladı:
"Benim nasıl yoğurt yediğimi, nasıl belediye başkanlığı yaptığımı memlekette ne kadar siyasetçi ve belediye başkanı varsa biliyor. Burada bir şey olmadığını dünya alem biliyor. O zamanki Cumhurbaşkanımız da biliyor. Bugünkü Cumhurbaşkanımız da biliyor. Başbakanımız hepsinden daha fazla biliyor. Milletvekillerimiz biliyor, bakanlarımız biliyor, herkes biliyor. Çünkü bu İzmir Büyükşehir Belediyesi, kıyıda köşede kalmış, unutulmuş bir belediye değil. Yaptığı, sattığı, aldığı, ihalesi belli. Sözün özü demek istediğim şu ve ölünceye kadar bunu söyleyeceğim: Biz FETÖ’yü bilmeyiz, biz devleti biliriz. Cumhurbaşkanı'nı biliriz, Başbakan'ı biliriz, bakanları biliriz ve devlet kurumlarını, devleti, hükümeti biliriz. Hükümet de beni bilir, benim gibi belediye başkanlarını bilir, siyasileri bilir. Beni hükümet koruyacak, beni devlet koruyacak. Korumadı, izin verdi. Niye korumadı? O dönem Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e mektup yazdım. İzmir’e geldiğinde dedim ki: 'Devlet Denetleme Kurulu'nu gönderin. Bana bu gönderdiğiniz vergi müfettişlerinin hepsi şartlanmış. Hiçbiri yasa da olmayan, komik komik şeyleri yazıyorlar. Bizi ticarethane gibi değerlendiriyorlar. Niye zarar ettin, niye kar ettin, niye vergi vermedin diye soruyorlar.' Sayın Cumhurbaşkanı'na dedim ki, 'beni ehil insanlar denetlesin, işi bilen insanlar denetlesin'. Her şirkete 52 tane yeni mezun, şartlanmış vergi kontrolörü diye çocuklar getirdiler. O çocuklar bizim genel müdürlerimize, genel müdür yardımcılarımıza, müdürlerimize insanlık dışı davrandı. Yani bunların hepsini çektik biz. Şimdi ben FETÖ’yü muhatap alırsam, onu hedef alırsam yanlış yaparım. FETÖ’yü de ben getirmedim, bu FETÖ'cü denen adamları da ben getirmedim. Bunları kim getirdiyse, ondan davacıyım. Onlara dava açtım mı, hayır; tazminat davası açtım mı, hayır açmayacağım. Mahkeme süreci devam ederken de söyledim, açmayacağım. Niye açayım? Bana 3 ay, 6 ay verdik bunu da tecil ettik deseydi, ben davamı sürdürecektim. Beraat ettikten sonra dava açmamın bir anlamı yok. Zaten ben tazminat davası açayım, devlet bana para versin, bunu asla yapmam. Hayatım boyunca da yapmam. Soğan ekmek yerim, kuru ekmek yerim yine yapmam. O paranın da bana fayda getirmeyeceğine inanırım. Yani emek vermediğim, hak etmediğim parayı almam. Örneğin ben milli piyango almam, süper toto oynamam ve havadan gelen paranın bana yararı olmayacağına, aileme yararı olmayacağına inanırım. Herkesin kendine göre bir dünyası var."
KILIÇDAROĞLU'NA YAPILAN ELEŞTİRİLER
Başkan Kocaoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki parti içi tartışmalara ilişkin sorular üzerine de bir değerlendime yaptı. Kocaoğlu, "CHP, Türkiye ölçeğinde parti içi demokrasiyi en fazla uygulayan partidir. Dozu kaçar, yanlış olur, partiye ya da kişiye zarar verir, o ayrı ama içerde ve dışarda sorunları konuşulan bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi’nde konuşulacaksa onu hiç kimse engelleyemez. Ama muaşeret kuralları içerisinde konuşulacak. Partinin temel değerlerine dokunmadan konuşulacak ve kişisel konuşmalar olmayacak. Ülkenin çıkışı konuşulacak, sorunların çözümü konuşulacak ve birlikte karar verilecek. Öbür türlü konuşmayın. Demokrasiye evet, eleştiriye evet ama bir kurumsa, bu kurumun da disipline ihtiyacı var. Disiplinsiz hiçbir kurum hiçbir yere gidemez. Bugün Kılıçdaroğlu'nun çizmeyi aşan eleştirilere muhatap olması, belki de eleştiriye açık olmasından, demokratik kişiliğinden kaynaklanmaktadır" dedi.
"EKMELETTİN İHSANOĞLU'NUN ADAY GÖSTERİLMESİ YANLIŞTI"
Referandum sonuçları ve Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili de konuşan Kocaoğlu,  Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ekmeleddin İhsanoğlu'nun aday gösterilmesini doğru bulmadığını söyledi. Kocaoğlu, "Aday gösterilmesi nedir, ne değildir, içini bilmiyoruz; yöntemini de ben bilmiyorum. Yöntem denildiği gibiyse yanlıştır. Ekmelettin İhsanoğlu’nun o cepheden gösterilmesi de yanlıştır. Burada bir yanlış yapılmıştır, bu bitmiştir. Önemli olan yanlış yapmayacağım diye hiçbir şey yapmamak değildir. Yapılması gereken, yaptığın böyle büyük bir yanlıştan dersini çıkarmaktır. Ben de genel başkanımızın bu dersi çıkardığına inanıyorum. Şimdi ne yapalım, esas mesele o! Benim siyaset anlayışıma göre, yüzde 49'luk 'Hayır' cephesi, yüzde 51’den daha güçlüdür bugün. Eğer koşulları yerine getirirse, eğer doğru bir yol haritası belirleyip bunu hep birlikte değerlendirerek yoluna devam ederse, başarılı olur. Görünen şu; 2019 Mart ayında yerel seçim olacak, Kasım ayında da cumhurbaşkanlığı seçimi.. Peki en büyük potansiyele sahip olan ve en örgütlü parti konumundaki CHP’nin ne yapması lazım? CHP ben böyle bir anayasa değişikliği istiyorum, ben böyle bir yol haritası istiyorum ben böyle bir siyasi partiler yasası istiyorum, ben böyle bir ekonomik model istiyorum, ben böyle bir dış politika istiyorum, ben istihdamı şöyle çözeceğim demesi lazım. Biz anayasayı konuşmalıyız; siyasi partiler yasasını, ekonomiyi, dış politikayı, istihdamı, Kürt problemini konuşmalıyız. Eğitimi, sağlık politikasını, devletin yeniden, ordunun yeniden güçlendirilmesini hayır cephesiyle samimi bir şekilde konuşarak, tartışarak, katılımcı bir yönetim anlayışıyla yol almalıyız" dedi.
"SADECE DEMOKMRASİ, İNSAN HAKLARI HAYIR CEPHESİNİ TOPARLAYAMAZ"
CHP’nin de hayır cephesinde yeralan diğerlerinin de kırmızı çizgileri olduğunu söyleyen Kocaoğlu bunları hep birlikte bir potada eriterek, hem öğrenerek hem öğreterek ilerlenmesi gerektiğini söyledi. Kocaoğlu, şöyle konuştu:
"Bir yol haritasının belirlenmesi, bir takvimin olması lazım. Sadece demokrasi, sadece insan hakları hayır cephesini toparlayamaz. Ben şuna inanıyorum; demokrasi benim için önemli, herkes için önemli ama ondan önemlisi benim açlığım. Ben açsam, evime ekmek götüremiyorsam, ailemin çocuklarımın problemini çözemiyorsam, demokrasi beni ilgilendirmiyor.  CHP ve diğer partilerin demokrasiyi, insan haklarını konuşmaya gerek yok! Ben şimdi Atatürkçüyüm desem ne olacak? Malumu ilan ediyorum. Bunu tekrar etmenin bir anlamı yok. Ben Cumartesi günleri kendi yaptığım törenlerde konuşuyorum ama hiç demokrasiden konuşmuyorum. Biz tabii ki Atatürkçüyüz, tabii ki demokrasiden yanayız, laik Cumhuriyetten yanayız. Ama artık başka şeyler konuşmak lazım, yeni şeyler."
DÜNYADA KENTLER YARIŞIYOR
Kocaoğlu, "İzmir CHP için model olabilir mi?" sorusunu şöyle yanıtladı:
 "Kanunda yazılı ne kadar görevimiz varsa hepsini yapacağız. Ama onun dışında, artık bugün dünyada kentler yarışıyor, havzalar ayrışıyor ve onların yarışından da devletler güçleniyor. Ben belediye başkanı adayı gösterildiğim zaman, 'bu kenti kalkındırmak için, vatandaşın gelir düzeyini yükseltmek için, yaşam standartını artırmak için; gençlerin, işsizlerin istihdamını arttırmak için, kenti topyekün kalkındırmak için, yerelde kalkınmayı sağlamak için ne yapmam gerektiğini çalışıp alt alta yazdım. Yani kendime bir hedef koydum ve stratejik plan yaptım. Yol haritamı küçük bir el kitabında toplayıp çantaya koydum. Her 5 senede bir de revize ediyoruz. Bir örnek vereyim. Biz bir Fuar kompleksi yaptık. 400 milyon lira para harcadık. Bugün orayı 1 milyar liraya yapmanız mümkün değil. Kim gelirse gelsin yapamaz. Fuar alanı yapmak tek başına belediyenin görevi değil ve dünyada da hiçbir belediye bu kadar para harcayarak bütçesinden bir fuar alanı yapmamış; dünya tarihinde yok! Ama bu kenti kalkındırmam lazım Ulu Önderin bize verdiği bir fuarlar kenti yapın görevi var. Ama hem hizmet ve turizm sektörlerini büyütmek için ben bunu yapmak zorundayım. Sonra sanayinin kalkınması için OSB'lere el uzattık. Turizme, tanıtıma, tarihi bölgenin ayağa kaldırılmasına önderlik yaptık."

Hiç yorum yok: